13 Şubat 2014 Perşembe

MESELE; Türkiye burjuvazisi


TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON bağlamında TÜRKİYE BURJUVAZİSİ

Aslında tuhaf ve içerisinde Türkçeye yerleşmiş burjuvazi gibi kelimelerin insanlarda olumsuz yargılara sebep olduğunu da bildiğim halde bu başlığı kullandım. Dikkatinizi çekmeyecek, başlıktan ötürü okunmama ihtimali yüksek olan bir yazı olsa da bence Türkiye'nin 17 Aralık sürecini bu başlık altında değerlendirmek gerekiyor.
Bir konuyu araşt...ırmak istediğimde önce başvurum internet oluyor. İnternette ilk baktığım yer ekşi sözlük vb. sosyal medya aracılığı ile insanların o konu hakkındaki kendi yorumları oluyor. Sonrada varsa forumlardaki tartışmaları irdeliyorum. Daha sonra maalesef ilk başta bakmam gereken varsa kendi siteleri yoksa Wikipedia gibi günümüz ansiklopedileri oluyor. Sevmediğiniz bu başlıkla yazmaya çalışacağım yazıda da aynı mantık silsilesini izledim. Farklı görüşlerle kendi bilgi dağarcığımı karıştırıyorum sonrada kendilerinin nasıl olduğu ya da olması gereken durumları hakkında bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Bilmem doğru bilmem yanlış bu düzlemde olacak değerlendirmelerim.
Önce madde madde TÜSİAD, MÜSİAD ve TUSKON'u inceleyelim sonra bu sivil toplum kuruluşları üzerinden genel bir değerlendirme yapalım.
TÜSİAD:
Kısaca adı TÜSİAD olan kurumun açılımı Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği'dir. 1971 yılında İstanbul merkezli kurulmuştur.
1960'lı yıllarda sol kesimin siyasi açıdan yükselmesi ve hükümetlere karşı etkili bir güç olma isteği üzerine 12 iş adamı tarafından kurulmuştur.
Benim hatırladığım enbüyük faaliyetleri:
- 1979 yılında gazete ilanları ile Bülent Ecevit hükümetinin düşürülmesine yaptığı katkılar
- 1995 genel seçimlerinde Refah Partisi'nin seçimlerde birinci çıkması üzerine Anavatan Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyon hükümetinin kurulması sürecine yaptığı katkılar
- 28 Şubat post-modern darbe girişimindeki tutumları.
- E-muhtıra karşısındaki tutumları
- En son 17 Aralık sürecindeki tutumları ve HSYK Kanunu hakkındaki görüşleri
Aslında kalkıp da burada eleştirecek değiliz TÜSİAD'ı, zira herkes neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Önemli olan benim için, TÜSİAD'ın çıkış süreci, Türkiye'de üstlenmek istedikleri seçkinler platformunun varlığı ve benim adına "Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk başarısız burjuva hareketi"dediğim oluşumu incelemek istemem.
Osmanlı'nın son dönemleri, Cumhuriyet'in başlangıç yıllarında; harf inkılabı, şapka inkılabı, halifeliğin kaldırılışı, saltanatın kaldırılışı, medreselerin kapatılması, uygulamadaki yanlışlarla beraber laik düzenin hayata geçişi sonucunda, her devlette olduğu gibi genç Cumhuriyetimizde de istesek de istemesek de, desteklesek de desteklemesek de kendilerinin seçkin olduğunu düşünen bir seçkinler oluşumunun başlangıcına sebep olmuştur.
Yıllarca medrese, cami dışında toplanma kabiliyeti ve bu kabiliyet sayesinde yapılan beyin fırtınaları fıtratını yitiren insanlarımız, birlik olma, ahilik, örgütlenme dürtüsünü medreselerin kapatılması sonucu yitirmiştir.
Fakat ekonomiksel olarak rahat olan insanlar ki bunlar genelde gayrimüslim ya da o dönemin üst düzey bürokrasisi mensupları idi. Bu kesim dışındakiler ise Osmanlıca dışında dil bilmeyenler, medrese ve dergah dışında ilmi tecrübelerini geliştiremeyenler, toplanma kabiliyetini yitirmiş ve örgütsel mekanları dahi olmayan insanlardı.
Zenginler ve gayrimüslim vatandaşlarımızla, sade vatandaşlarımız arasındaki kültürel ve sosyal hayat farklılıklar, yukarıda saydığım nedenlerden dolayı arası kapanmayan bir şekilde açılıyordu. Nerede ise on yıl zaten ekonomik açıdan rahat olamayan insanlar ellerine kitap dahi alamıyor, ilmi tecrübe yapamıyor hatta taklid-i imana mahkum oluyorlardı. Tahkik-i imanla tecrübe edilemeyen hayatlar birer birer sönüyor, adeta bir nesil cahil ilan ediliyordu.
Yıllarca süren bu düzen eğitimimizin laik sisteme müthiş, ilginç uyumu, bu sosyal ortamda yetişen insanların mevcudu ve düzeni savunmaları zengin ailelerin daha zengin olmasını ve siyasal alanda da bu kesimin tercih edilmesine sebep oluyordu. Cumhuriyetin ilk yetiştirdiği seçkinler bu düzen sayesinde sadece ekonomik açıdan değil kültürel ve sosyal açıdan da statü kazanmış, genç cumhuriyetin ilk elit kesimi haklı ya da haksız bu sayede seçkinler kadrosunu oluşturmuştur.
Yukarıda ki paragraflarda anlatmak istediğim algıya karşı her türlü İslami düşünce, yorum, fikriyat, batılılaşma önünde engel, laik düşüncenin yıpratılmasına karşı hareket ve kültürel, sosyal açıdan geri kalmışlığın göstergesi ilan ediliyor ve mevcut sistem sonsuz savunuluyordu. O yıllarda insanlar mantığını, doğru ya da yanlışı ayırt etmek için değil, doğru sayılanı kabul ettirmek için kullanmaya zorlanıyordu.
Bu durumda ülke zengin ve seçkinleri gitgide dinden uzaklaşıyordu. Hatta zengin ve seçkinlerin, dini bütün söylemlere kayıtsız kalmaları adet haline gelmişti.
Bu süreç aslında, 1950'li yıllara, bir neslin sonu bir neslin başlangıcına kadar devam etmiştir. 1920-1950 yılları arasında bir nevi taklid-i imana mahkum edilen vatandaş 1950'li yıllarla birlikte ilim ve irfan arasında görünmeye başlıyor tahkik-i iman güncel hayatta yerini alıyordu.
Ne var ki 1920-1950 yılları arasındaki seçkinlerin ikinci nesli 1970'li yıllarda TÜSİAD ile hayat buluyor Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk burjuva hareketi kendini ilan ediyordu.

MÜSİAD:
Kısaca adı MÜSİAD olan derneğin açılımı Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği'dir. 1990'lı yılların başında Anadolu menşeili, İstanbul merkezli kurulmuştur. Genel merkezi hala İstanbul'dadır.
1990'lı yılların başında birkaç İslam'a yüreğini adayan kırklı yaşlardaki insanların öncülüğünde kurulmuş sivil toplum örgütüdür. Başlarındaki müstakil kelimesini bilerek ve isteyerek herhangi bir kuruma, partiye, cemaate ait olmadıklarını bildirmek için bizatihi kullanmışlardır yoksa benim şahitliğim o dur ki müslüman kelimesinden imtina ettikleri için değil. Tahminimce hassasiyetleri Muhammed İkbal'in dediği üzere "bugün İslam'a yapabileceğimiz en büyük iyilik, bizim onu temsil etmediğimizi söylemekdir" cümlesindeki gibi naif düşüncedir.
Benimde içinde bulunduğum şube başkanlığını da şerefle yürütmüş olduğum Türkiye genelinde yayılmış Anadolu'nun içerisinden çıkan TÜSİAD'ın yapmış olduğu milli irade vesayeti dışındaki yanlış söylemlere karşı kurulmuştur.
Burada kısaca benim MÜSİAD'a girişimi de anlatmak istiyorum. 2003 idi galiba bir sohbet sırasında 28 Şubat sürecini konuşuyor idik ismini vermek istemediğim MÜSİAD genel merkez yöneticisinden söz açıldı; 28 Şubat post-modern darbesinde Kayseri'den bazı abilerimizin hukuksuzca tutuklanmaları gibi MÜSİAD Genel Merkez yöneticisi de sorgulanmak üzere içeri alınmış. Günlerce sorgulanan, hapiste tutulan genel merkez yöneticisinin saygıdeğer valideleri merak etmiş ve etrafındaki arkadaşlarına müracaat ederek olayın aslını astarını araştırsada post-modern darbe girişimi ile oğlunun bağlantısını çözememiş. Oğluna artan özlemi kendisini mahpusta ziyarete kadar götürmüş. Ziyarette oğluna "oğlum ne yaptın da buradasın, arkadaşlarının söylediğini anlayamadım" diye sorunca genel merkez yöneticisinin cevabı "Anacığım, kısaca müslüman olduğum için" olmuş. Valideleri "sen müslümanlığını bu dünyada ispat etmişsin ne mutlu bana. Seni Allah'a emanet ediyorum" olmuş. Bu sohbeti dinledikten sonra yaptığım ilk iş MÜSİAD' a kabulüm için başvurmak oldu.
Kuruluş yıllarını da dikkate alırsak MÜSİAD' ın üstlendiği misyon, hiçbir zaman iktidar olmak değil, kendi düşüncelerini hakim kılmak olduğu görülecektir. MÜSİAD bin sefer mazlum olsada bir sefer zalim olmayan kuruluştur. 1990'lı yıllardan 2014'lü yıllar arasındaki süre zarfında MÜSİAD kendini ve üyelerini sanayicilik ve iş adamlığı dışında ilim, irfan, zarafet konularında da geliştirmeyi becerebilmiştir.
1970'li yıllarla birlikte aslında kabul etmeliyiz ki örgütlenme fikri ve kabiliyeti MTTB (Milli Türk Talebe Birliği), MSP (Milli Selamet Partisi) ile başlamıştır. Burada anmadan geçemeyeceğim Necip Fazıl Kısakürek ve Prof. Dr. Necmettin Erbakan insanların gönüllerine dokunuyor, fikriyatı ateşliyordu.
Elit, seçkin, burjuva konularında iddiaları olmadığı gibi hatta bu kelimelerden Müsiad’ın ve üyelerinin haz etmediklerini de biliyorum. 1950'li yıllarda tahkik-i imanla kendini geliştiren medreseleri kapatılsa dahi toplanabilme, örgütlenebilme ve bu sayede fenni ve fıkhi konuda kendini geliştiren ve bu yöntemi çocukları ile ikinci nesle aktaran insanların başarısıdır MÜSİAD.
Milli iradenin dışında hiçbir vesayeti ve vesayet girişimini kabul etmemiş ve etmeyecek olan sivil toplum kuruluşu, bu fikrinden hiçbir dönemde de vazgeçmemiştir. Akıllarda kalan 28 Şubat söylemleri ve bunun neticesinde maruz kaldığı haksız tutumlar benim de hafızamdan hala silinmemiştir.
Bence Türkiye Cumhuriyeti'nin baştan beri olması gereken ama yukarıdaki paragraflarda neden olamadığını anlattığım ancak 1990 yıllarında başlayıp 2000 li yıllarda hayat bulan Türkiye Cumhuriyeti'nin asıl ve asil burjuvasıdır MÜSİAD.
Halk için, halktan yana, yüksek ahlak, ileri teknoloji fikrinden asla ödün vermemiş, halkın içinde kalabilmeyi de her zaman başarabilmiştir.
TUSKON:
Kısa adı TUSKON olan, Türkiye İş Adamları ve Sanayicileri Konfederasyonu 2005 yılında Anadolu menşeili zannedersem İstanbul merkezli bir kuruluştur. Üyelerinin birçoğu hatta tamamı Fethullah Gülen Cemaati mensubudur.
Fethullah Gülen Cemaati'nin ekonomik faaliyetleri, sermaye temsilini düzenlemek ve sermayedar örgütlenmesi fikri ile kurulmuştur. Cemaat 2005 yılında eğitim, medya, dinler arası diyalog ve bankadan sonraki olması gereken diğer bir parçası olarak TUSKON' u kurmuştur. İlginç olan bir şey vardır ki cemaatin kurduğu TUSKON içerisinde cemaate ait olan şirketler de konfederasyonu oluşturan derneklerin içerisinde yer almaktadır.
Şimdi belki de garip gelebilecek bir tespit yapmak istiyorum; Fethullah Gülen'in İzmir'de başlattığı hareket de, planlı proğramlı cemaat olma fikri de özgün değildi. Sebep, Risalei Nur, Bediüzzaman Said Nursi hareketini devam ettirmek yerine, farklı bir isim ve yapılanmaya gitmeyi tercih etmiş olmasından anlaşılabilir. Çünkü bence etkin olan ve faaliyetlerini zirveye taşıyacak oluşum anacak o günün şartlarında Nur Hareketi üzerinden yapılabilirdi. 2005 yılına kadar TUSKON için beklenmesi de bu cümle ile açıklanabilir. Zira 1990'lı yıllarda kurulan MÜSİAD' ın hareket başlangıcını yapan isimlerin müracaat edip danıştığı isimler arasında, Erbakan, Özal, Gülen'de vardı. Davete icabet eden cemaat mensubu iş adamları ve sanayicilerden de MÜSİAD' a üye olan pek çok kişi vardı. 28 Şubat 1997 post-modern darbesi sonucunda belirli sıkıntılara düşen, üye kaybı yaşayan genel merkez ve şube başkanlarının tutuklandığı dönem incelendiği takdirde MÜSİAD' ı terk eden Fethullah Gülen Cemaati mensubu iş adamları ve sanayiciler ağırlıktadır. Siyasi partiler ve özellikle mevcut iktidar partisi incelendiği takdirde, iktidar partisinin kurulması aşamasında milli görüşten farklı olarak gömlek değiştirdiklerini söyleyen parti kurucuları arasında, cemaat ve cemaat mensupları yok idi. Bu belki cemaatin siyasal yapıda yer almama isteği ve kararından dolayıdır değerlendirmeleri yapılabilir. Ama ben öyle düşünmüyorum. Bence cemaatin kararı ile her türlü cemaat mensubu, başarılı olup olmayacağı belli olmayan bir sistemin içerisinde yer almayı göze alamazlardı. 2005 yılında artık balyoz, kafes eylem, eldiven gibi darbe hazırlıkları ve darbe girişimleri tamamen bitmiş, iktidarın muktedirliği güncel hayatta da resmiyet kazanmaya başlamıştır. TUSKON' da bu yıllarda kurulmuştur. Yine bu yıllarda ülke genelinde cemaat, iktidar partisi içerisinde yer almak istiyor, potansiyeli ile lobi yapıyor, milletvekili, parti yöneticisi olma talepleri günden güne artıyordu. Fethullah Gülen Cemaati'nin, bence ancak başarıyı elde etmiş sistemlerin içerisinde yer alma isteği vardır. Özgün sistem kurmak, hakim olmasa dahi düşüncesinin arkasında durmak cemaat için pek kabul edilebilir bir şey değildi. Günümüz sivil toplum kuruluşlarında, sanayi odalarında, ticaret odalarında, TOBB da vb. kurumların genel kurullarında, yönetim kurulu seçimlerinde incelendiği takdirde, 2005 yılından sonra cemaatin bu sistemlerin içerisinde yer alma isteği artmıştır. Zira bahsi geçen STK'ların seçimlerinde kendisinin direkt ve sadece cemaat üyeleri ile yaptığı bir girişim yoktur. Ama iktidar partisinin desteklediği, muhafazakar grupların kazanması muhtemel listelerde yer almak, paydaş olma isteği muhakkaktır. Görünümleri paydaşlıktan ziyade, yönetim kurullarının temsiliyet makamları üzerinden istek ve talepleri şeklinde gelişir. Ben şimdiye kadar hiç kazanma ihtimali olmayan, ama yer alınması kaçınılmaz, Hz. İbrahim'in ateşine su taşıyan karınca misali safımız belli olsun yeter ki düşüncesinde, cemaati ve cemaat mensuplarını hiç görmedim.
Risaleyi Nur, Bediüzzaman Said Nursi örneğinden yola çıkarak onunla gibi onsuz (Risalei Nur'u kısaltma istekleri), MÜSİAD' ı örnek alarak kurdukları, cemaatin sermayedarını temsili amacıyla kurulan TUSKON’ un hedefi, MÜSİAD' ın isteyerek ya da istemeyerek Cumhuriyet tarihinin ilk asıl ve asil burjuvazisine de ortak olmak isteği şeklinde gelişmiştir. Bence bu isteğin mantıksızlığı, cemaatin mensuplarını sohbetlerde ve eğitimlerde lider karakterden ziyade emre tabi eleman yetiştirme düşünceleri ile örtüşmemesi olmuştur. İçe dönük, halktan kopuk bir sistemin halk tarafından kabulü pek mümkün değildir. TÜSİAD gibi TUSKON' un da burjuvazi istekleri vatandaş tarafından saydığım sebeplerden dolayı asla başarılı bir kabul görmeyecektir.
17 Aralık süreci bize açıkça gösterdi ki, HSYK konusunda TÜSİAD ile TUSKON aynı fikirdedir. 17 Aralık bize gösterdi ki, TUSKON' un Genel Sekreteri, üyesi olmayan Koç grubuna iş ayarlayabilmekte, Sayın Başbakan'a boşbakan diyebilme cüreti içerisine girebilmektedir. 17Aralık bizlere gösterdi ki, TUSKON-Cemaat ilk defa kazanan değil kaybeden olmayı göze almıştır. 17 Aralık bize gösterdi ki, Üstad Necip Fazıl'ın dediği "Yola Çıktıklarını Yolda Bulduklarınla Değişirsen; Hem Yolunu Kaybedersin Hem Dostunu" cümlesi her zaman kulağımıza küpe olmalıdır. Sayın Başbakan aslında yolda bulduklarını yola çıktıklarına değişmedi aslında ama yolda bulduklarını yanına alma, onlara güvenme gibi insanlık hasleti gösterdi sadece. 17 Aralık süreci bize gösterdi ki, halkımız milli iradenin dışında bir vesayeti asla kabul etmemiştir bu girişimi yapan yolda bulup, yanına aldıkları olsa da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder